Yazar Rumuzu: nanay2405
Eser Sıra Numarası: 26022024eser13
17’den 70’e
Şimdiye kadar duyduklarımda anlatanların gözünden lise
hayatı hep ikiye ayrılırdı: kimi maziye dönüp uzaklara dalıp gider, hüzünlü bir
ah çekerdi kimisinin de rafta tozlanmış anılarını tekrar gün yüzüne çıkarmanın
mutluluğuyla içini huzur kaplardı. Bunları duyduktan sonra ortaokuldayken kendi
lise hayatımın nasıl olacağını hep çok merak etmiştim. Ortaokul zamanlarımda öğretmenlerimi
hayal eder, yeni arkadaşlarımı zihnimde tasvir ederdim. Hayallerimde hayat
bulan lise hayatı, yağmurlu bir günde toprağın kokusu eşliğinde okunan kitap
kadar huzurlu ve mutlu hissettirirdi bana. Şu anda ise bu hayalleri gerçeğe
dökme yolunda olan bir 10. sınıf öğrencisiyim.
Lisenin ilk gününü çok net bir şekilde gözlerimin önüne
getirebiliyorum. O ilk günün masum heyecanı, bir şeylere tamamen sıfırdan
başlamanın tatlı telaşı… İçimde yabancı bir kıpırtı vardı, tamamen yeni bir kapı
açmışım gibi hissettiriyordu. Her ne kadar böyle hissetsem de ilk haftalar hiç
beklediğim gibi geçmemişti; bir şeyler ters gidiyordu, kendimi çok geride
kalmış hissediyordum. Bir ortama uyum sağlamak o ana kadar hiç zorlanmadan
yaptığım bir şeydi fakat ilk defa bu durumun esiri olmuştum. Ne kadar kişiyle
konuşup kaynaşmaya çalışsam da yerine oturmayan bir şey vardı. Bu durum
düşüncelerimi ele geçirmişti, derslere odaklanmak yerine neyin ters olduğunu
bulmaya çalışmak daha cazip geliyordu çünkü ortaokuldaki kendime ihanet ediyor gibi
hissediyordum. Bu durum da beni özgüven kavramıyla ilk yüzleşmemi sağlamama vesile
oldu. Düşüncelerim yavaş yavaş benliğimi ele geçiriyordu ve bu durumu fark
ettiğim zaman dur diyebilmiştim kendime. Bu sayede düşüncelerim, zihnimdeki
yırtıcı dalgaların üstünde ilerleyen bir gemi misali, nihayet yönünü bilir hale
gelmişti. O dümeni nasıl kontrol edeceğimi öğrenmek, en büyük derslerden biri
oldu. Çevremizden herhangi bir şeyle alakalı tecrübesizce kolaylıkla öylesine sarf
edilen sözler duymuş olabiliriz fakat bunun yükünü kendimiz kaldırmadığımız
sürece hep bu laflara sadece hak verip gideceğiz. Böyle düşünmek bana hem
kendim gibi davranmadığım müddetçe kurulan tüm iletişimlerin sadece karın
doyuracak kadar olduğunu, hem de tecrübe edilmeden sadece laf olsun diye havaya
öylesine söylenen sözlerin etkisinin sadece gerçekten yaşadığımız ana kadar
sürdüğünü öğretti. Bizzat kendim yaşadığım için de bu edindiğim deneyimin bana
hayatım boyunca her yerde eşlik edeceğini biliyorum ve iyi ki o sancılı
süreçten geçmişim diyorum.
Çoğu kişiden farklı olarak lisede bir sene hazırlık okudum.
LGS’den çıktıktan sonra 9. Sınıfta eklenen bir sürü dersin şokunu yaşamanın
yerini hazırlıkta yirmi dört saat yabancı dil görerek doldurdum. Bundan hiç
şikâyetçi değildim çünkü yabancı dil öğrenmek benim için yapboz çözmek gibidir,
yaptıkça yapasım gelirdi. O yıl içinde dersleri de sevdiğim için bundan heves
ederek üç yıllık psikolog olma hayalimi bozup dil okumaya karar verip İngilizce
ve Almancaya daha sıkı sarılmaya başlamıştım. Bunu yapınca o yılki dersler bana
hiç ders yükü vermez olmuştu, eğlenerek öğreniyordum ve bu da bana motivasyon
veriyordu. Fakat hazırlık sınıfı bittiğinde dil okumayı istememin sebebinin
sadece o yıl fazlaca dil dersi gördüğümden geçici bir hevesle aldığım bir karar
olduğunu fark ettim ve psikolog olma hayalime kaldığım yerden devam ettim. Ama
bu durum bana hayatımın hiçbir alanında dilden kopmak istemediğimi fark
ettirdi. Önceden geçici hevesle yapılan şeylerin zaman kaybı olduğunu
düşünürdüm fakat bu geçici hevesim bana bunun önemini gösterdi çünkü eğer ki bu
kadar heves etmeseydim dil okumayı düşünmezdim ve yabancı dile sarılmazdım. Bu
durumun ilk getirisini 9. sınıfta çok güzel bir şekilde elde ettim ve bunun
sadece yeni açılan bir kapı olduğunu biliyorum. Bu yüzden geçici heveslerin
süresi her ne kadar kısa sürerse sürsün o an hayatıma bir renk kattığını, yakın
veya uzak gelecekte de bana çok büyük getirileri olabileceğini fark ettim
böylece bu konudaki ön yargılarımdan kurtuldum.
9. Sınıfa geçtiğimde kendime bir söz vermiştim: çeşitli
etkinliklerde ve projelerde yer alıp kendimi her yönden geliştirecektim. Söz
verdiğim gibi de oldu. Özellikle ilk dönemin bitişine doğru projeler açısından
en yoğun dönemimi yaşadım. Yetiştirmem gereken bir sempozyum metni, TÜBİTAK
projesi ve Almanca hikâyeler vardı. Hepsinin teslim tarihi çok yakın olduğu
için o günler hepsini nasıl yetiştirdim hâlâ bazen şu an tıkandığım bir noktada
önceden başa çıkabildiğimi hatırlayıp moral toplarım. Ayrıca bu projeler
üstünden öğrendiğim başka bir şey daha var ki bir şeylerin sonucu hakkında çok
fazla umut ettiğimizde hatta neredeyse emin olduğumuzda hayatın bize nasıl
kapılar açacağına dair en ufak bir fikrimizin bile olmaması, o olay yaşandıktan
sonra insanı şoka uğratıyor. Projemizi gören bütün öğretmenler bizim bir
sonraki aşamaya geçeceğimizin neredeyse kesin olduğu konusunda sürekli fikirde
bulunuyorlardı. Ben de projeyi yaptığım arkadaşımla birlikte sürekli sonraki
aşamaları hayal edip çok heyecanlanıyorduk. Fakat sonuçların açıklandığı gün
bizim için çok beklenmedikti, tüm öğretmenlerimizin olumlu sonuç alacağımıza
dair verdiği umutlara karşın projemiz elenmişti ve hiçbir aşamayı görememiştik.
O kadar umutlanmıştık ki sonuçların bildirilmesinde bir hata yapıldığını bile
düşünmüştük. Fakat bilmiyordum ki yazdığım Almanca hikâyeler sonucunda
Almanya’ya üç haftalık dil kampına gideceğimi. Bu haber de o kadar ani ve
beklenmedikti ki yine bunda da bir hata yapıldığını düşünmüştüm. Fakat tabii ki
böyle bir durum yoktu, resmen ilk yurt dışı deneyimimi yaşayacaktım ve bu da
tamamen benim emeklerim sayesinde olmuştu. Almanya’ya gittiğimde çok fazla 18
farklı ülkeden 84 kişi tanıdım, çok fazla arkadaş edindim, yeni kültürler
öğrendim, Almancamı geliştirdim, gezdim ve son güne kadar o anın tadını
çıkardım. Orada şu ana kadarki olan hayatımın en güzel anılarını edindim. Ve
anılarım aklıma geldikçe hep bu umutlanma meselesi aklıma gelir. O yüzden 9.
sınıfta özellikle o olaydan sonra net bir şekilde öğrendim ki hayatta
umutlandığımız durumlar eğer ki olmuyorsa muhtemelen bizim için daha güzel
yollar hazırlanıyordur, eğer ki hazırlanmıyorsa da henüz baş edeceğimiz kadar
tecrübemiz yoktur.
10. sınıfa akademik açıdan ve projeler, etkinlikler
bakımından 9. sınıftaki amacımdan farkı olmadan başladım. Yine kendimi
geliştirmek ve bir sene önceki hatalarımı tekrarlamamak üzere çıktığım yeni bir
yola adım atmıştım. Farklı olan tek şey hissettiklerimdi. Bu lise yıllarına
tekrar dönüş biletimin olmadığının ve en güzel anılarımın birikebileceği
yerlerden biri olarak bakmaya başlamıştım bu zamanlara. Durum böyle olunca
birlikte vakit geçirdiğim kişilerle biriktirdiğim anılar arttı. Bazı gelip
geçici konuları uzatmanın anlamının olmadığını düşünerek küs olduğum bir
arkadaşımla barıştım, bütün arkadaşlarımla yeri geldiğinde beraber gülüp
eğleniyorduk yeri geldiğinde de beraber üzülüp sorunlarımızı konuşuyorduk.
İyisiyle kötüsüyle yaşadığım bütün anların kıymetini bildiğim ve arkama dönüp
baktığım zaman hep güzel hatırlamak isteyeceğim bir lise hayatı dilediğimin bu
zamanlarda farkına varmıştım. Böyle zamanlarda geriye dönüp o günler neler
yaşadığımı ve hissettiğime tekrar bakabilmek için günlük tutmaya başladım ve şu
an bile ara ara açıp önceden ne yazdığımı okurum. Bazen bir ânın kıymetini
anıya dönüşmeden anlamazsınız ve bunun pişmanlığını duyarak yaşarsınız. Bense
şu an lise hayatımın yarısını tamamlamış bir şekilde diyorum ki; belki lise
boyu tanıdığım dostlarımla bir ömür haberleşip bu günleri yâd edeceğiz, belki
de bu kişilerin hayatıma bir süre konuk olduktan sonra usulca uzaklaşmalarını
izleyeceğim, belki de bu yıllarda elde ettiğim başarılarla daha büyük
başarılara imza atacağım, belki de bu öğrendiklerimin hepsi bana bir noktada
hayat dersi verecek nitelikte olacak. Hayatın ne getireceğinin ağırlığını
yüreğimdeki bu belkiler ile taşımakla beraber üstesinden gelecek kadar da
heyecan ve sevinçle yürüyorum. Sizi bilmiyorum ama ben lise yıllarımda yaşamış
olduğum rafta tozlanmış anılarımı tekrar gün yüzüne çıkarmanın mutluluğuyla
içimi huzur kaplayacağı düşüncesiyle yola devam ediyorum.