Konusu:

“Kişisel gözlem ve deneyimleriniz ışığında, lise öğreniminin size ilerideki yaşamınız için kazandırdıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?”

 

Yazar Rumuzu: Elf Kızı6707

 Eser Sıra Numarası: 26022024eser10


                                                                         Namütenahi Anılar


Lise hayatının sonuna gelmiş biri olarak düşünüyorum da kendi kendime ‘’Artık liseyi bitiriyorsun ve lisenin sende bıraktıkları hakkında yazıyorsun. Gerçekten ne bıraktı sende?’’

Bu tarz sorulara cevap bulamazsınız, boğazınızda bir yumru oluşur. Üstüne konuşulacak çok anı, düşünülecek çok konu vardır. Lisem de benim için öyle. Dönüp baktığımda mutlu anılar, araya serpiştirilmiş birkaç kırıklık var. Yalan yok o mutlu anılar boğazımda yumru oluyor. Bir daha o anları yaşayamayacak olmak, zamanın hızla akması. Sonra bakıyorum ileriye: Nasıl daha güçlü olduğumu, yaşayacağım başka başka sevinçleri görüyorum. Aynı tayfa, farklı zamanlar. Kimimiz feleğin sillesini yemiş, kimimiz çemberinden geçmiş. Bazılarımızın gülüşü kısılmış, bazılarımız asla yapmam dediklerini yapmış, bazılarımız daha bir parlar olmuş. Yaşlanmışız, gençlik kalmamış üstümüzde, ama aynı tayfa. ‘’Lisemin en güzel katkısı,’’ diyorum ‘’dostluklarım.’’

Biraz daha karıştırdıkça anılarımı gözlerimin yaşlarla dolduğu anlara geliyorum. Zayıf olduğum anların bana öğrettiklerini farkedince şaşırıyorum. Bu farkındalığımı ilkokula başladığım günden beri hayalini kurduğum o kadın da görüyorum. Küçüklüğümden beri o kadını, ilerideki kendimi, güçlü bir iş insanı olarak düşlerim. Kruvaze ceketi içinde, kendisine sunulan dosyaları incelerken. Liseye başlamadan önce o kadın sıkıştığı zamanlarda bile yardım almayı acizlik olarak görüyordu, en ufak bir hata da esip gürlerdi. Onun böyle olmasından mutluluk duyardım. Hataya mahal vermeyen, son noktayı koyan biri. Düşlerimde halen öyle sert ama şimdilerde gerek o, gerek ben bir arkadaşın omzunda ağlanabileceğini de öğrendi. Kriz anlarını esip gürleyerek değil, çelik gibi olarak atlatmayı; çığlıklarını değil kısık sesindeki gücü insanlara dinletmeyi öğrendi. Çünkü fark etti ki bazen asıl acizlik sesinin dinlenmemesinde korktuğun için çığlık atmak; kaybedip mutsuz olmaktan korktuğun için elindekiyle mutlu bile olamamaktır. ‘’Lisem’’ diyorum ‘’beni daha güçlü ve sakin yaptı.’’

Düşler, fikirler, rüyalar, kabuslar, fobiler... Seçimlerimizi belirleyen ne çok şey var. 5 yaşından beri Jinekolog olmak isteyen ve bunun için latince öğrenmeye çabalayan, 7-8 yaşlarında hiçbir terimi anlamadığı halde tıp ansiklopedilerini bitiren bir kızın 11. Sınıfta sayısal sınıfından koşarcasına çıkıp okulun ilk gününden yalvar yakar alanını değiştirteceğini kim tahmin ederdi? 10. Sınıfın son ayında kendi isteğiyle alanını sayısal seçtiği halde yaz tatilinde ne değişti onda? İnanın bende bilmiyorum, ‘’Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?’’ sorusuna ‘’Jinekolog olmak istiyorum.’’ diye cevap verip şaşkın bakışları görünce bir de havalı havalı ‘’Kadın doğumcu yani, ebe de deniyor.’’ diye açıklama bile yapan ben bir bakmışım diplomat olmak, ülkemin dış siyasetinde yer almak istiyorum. Ve size yemin ederim ki bunun tek sebebi lisemdir. Lise de beni gözlemleyen öğretmenlerim ve arkadaşlarım. İtekleye itekleye kompozisyon yarışmalarına yazı yazdıran edebiyat öğretmenim, münazara ekibi kurulurken inatla ismimi yazan sınıf arkadaşlarım, senin el yazında diksiyonunda düzgün nereye doktor oluyorsun sen, diye inatla beni eşit ağırlık okumaya ikna etmeye çalışan dostlarım... O kadar çok örnek verebilirim ki. Bütün bunlar mırıldana mırıldana gezinen bir gurur yarattı bende ama daha da önemlisi yıllardır hayalini kurduğum o kadının neden beyaz önlükle değil de kruvaze bir ceket içinde olduğunu daha da iyi anladım. Bu arada halen cerrahların konuşmalarını açar dinlerim, sahaf dükkanlarında Osmanlı zamanlarından kalma tıbbi ansiklopediler karıştırırım. Alışkanlıklar ne olursa olsun bırakılmıyor. ‘’Lisem’’ diyorum ‘’gelecek hayallerimi bir roman gibi kurgulamamı ve hissetmemi sağladı.’’

Eğitimin mekanik olduğu bir sistemde lise en sanatçı çağdır. Duvarlara çizilen grafitiler, sıraların üstlerindeki çizimler ve sözler... Biraz ilerledikçe zaman, bunu devlet malına zarar olarak değerlendirip tek bir düşünce tipine giriyoruz ama o sıraların, duvarların üstüne çizilen çizimleri bi’görseniz. Çalakalem, gizlice çizilmiş aykırı çizimler, benim resme olan yeteneksizliğim yüzünden cüret edemeyeceğim ama keyifle izleyeceğim görüntüler. ODTÜ’nün asla silinmeyen efsanevi ‘’DEVRİM’’ yazısı gibi. ‘’Sanat toplumsal bir çabadır: Toplumdan gelir, topluma gider. Fakat gelenle giden aynı şey değildir.’’ demiş Atilla İlhan. Ben de bir yazıma başlarken ‘’Her toplum kendi sanatçısını sancılarla yoğurur ve birçok sanatçı kendi toplumunda sancılarla öldürülür. Çünkü istenmeyen her çocuk sevgisizliğe ve ölüme mahkumdur.’’ yazmışım. Buna inanırım çünkü sanat az değil çokca isyandır, direniştir, asiliktir. Lise bütün bu düşünceler içinde sadece Nazım Hikmet değil Necip Fazıl okumayı da öğretir insana aslen. Bahsettiğim duvar yazıları gibi beyninizin kıvrımları arasına asla silinmeyecek yazılar yazılmaya başlanır. Sadece ailenizin görüşleri olmadığını görürsünüz. Solu ve sağı değil ortayı da bulursunuz, daha da önemlisi iyi öğretmenlere denk gelirseniz çizginizde sapmadan yürümeyi öğrenirsiniz. Adımlarınız bir oraya bir buraya kaymada kendi yolunu bulur. Çünkü fikirlere sahip olmanın ve onlar için savaşmanın önemini kavrarsınız, gömleğinizin köşesinden çekiştirenin peşinden gitmeyi değil. ‘’Memleket, bir kurtlar sofrasına döndü mü isyan haktır.’’ dememiş mi ‘’Kaptan’’ Fazla mı asi oldu sözlerim, kusuruma bakmayın sanatın bir düşünce, karşı geliş olduğuna inanmam sebeptir bu coşmama. ‘’Lisem’’ diyorum ‘’kendi fikirlerimde diretirken, bunun sebeplerini ortaya koymayı öğretti.’’

Lisenin az buçuk değindiği her konu eninde sonunda aşka varır ama işin içinde bir de Atilla İlhan varsa sadece aşk üstüne konuşulsa bile sakil kalmaz metin. Şıpsevdilik, fazlasıyla değil eksikleriyle sevmek, ne kadınlar sevdim hiç yoktular, diyebilmek. Çilingir sofrasıdır kimi zaman, tabii öyle ekmeğin üstüne döküp çorba niyetine içmek değil kiminle kime içtiğindir. ‘’Nar gibidir, dışından bir ben görünürüm içimden binlerce sen dökülür.’’ diye yazabilmek. Lise dönemi ilk aşkların, ilk ayrılıkların da trajikomik hikayeleridir aslında. Midenizdeki kelebek uçuşundan tutunda, arkanızda ayı bağırmasından atlı koşturmasına giden bir kalp atışıdır. İleriki hayatımızda aynı aşkları yaşamayacağımız kesin ama aşka bakışımızın değişimini, aşk ve sosyal hayatımızı ayırmamız veya daha da iç içe yaşamamızın tercihini sunar bize. Flört lise hayatımızın bize kattığı en güzel deneyimdir, bence. Bu düşünceme iflah olmaz bir aşık olan Atilla İlhan’ın da katılacağına eminim. Çünkü aşk kadar aşk acısı da insanı daha üretken yapar. Şiiri sevmeyi, şiiri yazmayı öğretir. Bunu ne ilkokulun saç çekmelerinde, ne ortaokulun düşmanlıklarında, ne de üniversitenin olgun gülümsemelerinde bulabilirsiniz. Çünkü saç çekmeyle, olgun gülümsemenin en muzip birleşimidir lise aşkları. Çocukça ve gençcedir.

Ve son söze geldik... Bütün lise hayatımdan sonra, bütün sahipleniciliğimle, sonsuz anılar silsileme bakıp ‘’Lisem’’ diyorum ‘’benim geleceğim...’’



önceki eser / sonraki eser