Konusu:

“Kişisel gözlem ve deneyimleriniz ışığında, lise öğreniminin size ilerideki yaşamınız için kazandırdıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?”

 

Yazar Rumuzu: günebakan1378

 Eser Sıra Numarası: 27022024eser11


                                                                      SAYISIZ DİLDE ŞİİR

 

            Zamanın yol yordam bilmeden aktığı, aklına esti mi duruverdiği, canımı çekiştirerek beni peşinden sürüklediği, bazen de yerden gökten koparıp afallattığı lise yılları heybesinde birçok kırılışı saklıyor bana dair. Cam duvarların, tavanların ve hatta yürüdüğüm yokuşların bile kırıldığı bu serüvenin kucağındayım halen, bitmiş değil henüz. Bir yanım bitsin diye yalvarırken öte yanım allak bullak. Öncesi de en az sonrası kadar muğlak bu birkaç senenin içinde kendimi var ettim ben, bu kucaktan düştüm mü kendimi de düşüreceğim korkusu içindeyim şimdilerde. 

Başlangıca dönünce yüzümü, yaşananların hiç de eşsiz olmadığını fark ediyorum, dehşete düşüyorum. Aileden uzakta, aşinası olduğu her şeyden kopup yalnızca kendine bağlanan her gencin yüzleştiği şeylerdi belki de hissettiklerim. Hatta yaşı fark etmeksizin İstanbul gibi bir karmaşaya ilk kez atılan herkes gibiydim. Yahut ilk kez kendi kararını almış, ilk kez bir niyeti tümüyle benimsemiş ve hatta ilk kez durdurulmaz bir hevesi ısrarla diretmiş biri olarak, yine birçok insan gibi. Alınan her kararda, elde etmeyi seçtiğimiz şeylerin karşılığında, feragat ettiğimiz şeyler de bulunuyordu aslında. Lise bana ait ilk karardı. Ve anlamıştım ki insan tamamen kendine ait kıldığı kararlarda yalnızdı. Sonuçlarından sadece kendisi mesuldü. Bu mesuliyette tek başıma olduğumu gördüğümde sezdiğim korku liseden de büyüktü, bizzat hayata atfedilmeliydi. Zihnimizin içinde yapayalnızdık ve yaşamın tek kişilik olduğu gerçeği kişi tarafından nasıl anlaşılmak istenirse öyle anlaşılabilirdi. Gerçekliği eğip bükebildiğimi fark etmiştim, aynı sebeplerin tümüyle farklı sonuçlara gidişatını bundan dolayı da yaşantımın şeklini kendi ellerimle vermem gerektiğini.

Evden giderken öğrendiğimi düşünüyorum daha okula varmamışken, yol ortasındayken. Ardı arkası kesilmedi odamın kapısını çekip çıkışımı takip eden yeni gidişlerin. Kurduğum hayalleri terk edip yenilerine gitmeyi, insanlardan gitmeyi, şehirlerden gitmeyi öğrendim. Böylece vedanın hatırı sayılır çeşidiyle cebelleştim ve hiçbir kalıcılığa inanmadığımı fark ettim hep sonradan. Değişime alıştığımı, değişenleri sıradanlaştırdığımı. Çünkü kafamın içi dahi temelli yerleşmemişken yuvasına kimse kimsede kalmazdı. Bir ben vardım. İnsanlar da, duygular da, mekânlar da zaman gibi gelip geçecekti öylece. Bir ben kalacaktım. Kendime sahip çıkacaktım. Hüznün neşeye karıştığı, yalnızlığın kalabalıklarla dolduğu, kalbimin aynı anda hem hür hem vicdanen esir olduğu tuhaf bir hayata kimseye sırtımı dayamadan girişmiştim. Pansiyon odaları da benim gibilerle doluydu işte. Bir dönüm noktasında, kollarını bilinmezliğe uzatan onca gençliktik. Bir yaşam döngüsünün en çarpıcı geçiş evrelerinden birindeydik sonuçta. Bunu kabullenmek için önce idrak etmek gerekiyordu, bu okulu hakikaten de okulda yaşayarak okuyunca bu geçişin tesiri daha da aşikâr oluyordu. Birbirine çarparak kırılmaya başlıyordu sanki duvarlarımız. Benimkiler ön yargılarımı da parçalayıp götürüyordu. Kuralları yeniden yazıyordu her çatırdama. Bildiklerimi unutturup tertemiz bir sayfa açıyordu eskilerin yenilere karışmaması için.

Bambaşka hayatlardan, ulaştığım yere koşar adım gelmiş yabancılarla köşe çarpışmalarım oldu benim. Habersizce buluştuklarım, benzer yaralarda birlikte kanadıklarım, benzer arzular uğruna birlikte çırpındıklarım. Aynı anda hem alakadar olmadığım farklı bir hayatı tasvir eden hem de benden bir parçaymışçasına anlayabildiğim hikâyeler karıştı yoluma defalarca. Uçtan uca savruldum her yeni hayat öyküsünde. Uçlarda gezinmeden ortayı bulmak pek mümkün olmuyordu, her hâlükârda bir kez olsun kaybolmak gerekiyordu. Başkalarında kayboluşlarımın bazıları bulanıktı, sildiysem de izleri kaldı. Bazıları ferahtı, nefes gibi içime fazla çektiğimden boğuldum. Sonuçta ben başlı başına bir yaşantının inşası sürecindeydim. Yaptıklarımı bozdum, bozdukça yeniden yaptım. İzi kalan nahoş hatıraları oldukları gibi kabul etmek mecburiyetinde, yıkıntıların hemen ardından yeniden yaratışlardan medet umarak tekerrürler eşliğinde. Bir yuva, bu bir hayal de olabilir bir hedef de yahut bir insan da olabilir bir niyet de, arayıp bulmaktan ve ulaştığın yerde kalmaktan ziyade daha ihtişamlı, bütün bu cabaya değecek daha tatmin edici bir şey olmalıydı benim geleceğim.

Sevginin haddini bile aştım bazen, heyecanın, tutkunun. Haddini aşanlar hep zıddına dönüştü. Üstelik apaçık, vitrinde teşhir eder gibi çehreme yansıtıyordum kalbimde ne taşıdıysam. Körpe gençlik ilklerle doluydu. Aşka düşüşlerle. Patikanın dışına, bulutlardan denizlere düşüşlerle, hayatın avuçlarına düşüşlerle tepetaklak. İnsanlara yenik düşüşlerle dopdoluydu, en kaçınılmazı da kendime yenik düşüşlerimdi. Benim de aşırıya kaçtığım, irademi kaybettiğim, hatalar yaptığım, yalanlar söylediğim zamanlar elbette oldu. Bana iyilikler dileyen herkese kötülüklerle de tanışmak gerektiğini bundandır ki hep hatırlattım. Zararsızca, aydınlık bir hayat yaşama yolunda ben bile art niyetim olmaksızın kırgınlıklara, acılara sebebiyet verdim, biliyorum. Hiçbir iz için kimseyi suçlamak gafletine bu yüzden düşmedim. Herkes hırçındı, herkesin eteklerinin uçları kötülüklere bulaşmıştı. Yıkanırdı, dönülmez değildi hiçbiri. Yalnızca reddetmemeliydik kötülükleri görmeyi. Kötülükleri yok saymak koca bir felaketti. Onlar her şeyden daha gerçekti ve gerçekten uzak biri hakikaten yaşamayı nasıl öğrenebilirdi ki? Hiçbir şeyin bütünüyle iyi yahut kötü olamayacağını kanıtladı bana kalabalıklar. Dili, inancı, milleti, ismi, cinsi mühim değildi, kime rastladıysam da hiç yanılmadım. İstisnasız herkesin kınadığım yüzleri vardı, parlak taraflarının bitişiğinde saklı duran. Sonsuz boyutluyduk her birimiz. Herkes hem yanıyordu güneşte hem soğuk gölgelerde gizleniyordu işte. 

Büyümek durmaksızın başa gelen bir şey olduğundan, anbean ve kaçınılmaz olduğundan bunu bir yenilik olarak sayamayacağım. Kendi küçük dünyam büyüdü ben büyüdükçe. Önemli olan dünyamı büyütmekti içine sığabilmek için. Asıl mesele bariz bir olgunluğun kapımı çalışıydı bu süreçte. Değiştim denemezdi fikrimce, insanın değişmesi için bir şeylerinin bütün olması gerekirdi önce. Bu yüzden bu yaşımda, hiçbir parçam henüz tamamlanmamışken değiştiğimi iddia edemem. Bir ömrün yeteceğini de sanmıyorum layıkıyla bir kişilik yaratabilmek için. günü gününü tutmayan buhranları bu keşfime adamışım fark etmeden. Artık lisenin son demlerinde, kendimi tamamlama telaşından vazgeçtim. Sanki birilerine yetişmeye çalışır gibi alelacele kalkıştığım hiçbir iş kendi yoluma ket vurmaktan öteye gidemedi. Birilerine yetişmeye çabalamanın bir manası yoktu zaten. Mukayeseyi bırakınca dinginleştim ben. Ne başı ne sonu adil olan bir yarışta hırpalanmak kimseye reva değildi. Acımasızlığı bıraktıkça sularım duruldu. Öyle akılalmaz hayatlar gördüm ki daha erginliğe varmamışken, kendi gerçekliğime sığdıramayınca hayatın bendeki gerçeklerden ibaret olmadığını da öğrenmiş oldum onlar yüzünden. Bütün bu çabalayışlar silsilesinin sonucunda bazılarımız parçalarını bir arada tutmaya gücünü ancak yetirebilirken bazılarımız hayata hükmediyor gibiydi. Birileri kendini hayata yakıştırmaya çalışıyordu bu korkunç şehirde, birilerine ise hayatın ta kendisi yakışmaya uğraşır haldeyken.

Son birkaç yılda edindiğim her deneyimin epey yardımı oldu, üçüncü bir göz gibi kendimden geçip bu kaosu sahici düşüncelerle incelememe. O zamanlar kelimeleri yitirirdim, kördüğümler hep dilsiz kalırdı. Şimdi kendiliğinden çözülmeye başladıkça anlatabiliyorum bazı şeyleri. Birileri tarafından eğitilmek ve bizzat öğrenmenin farkına varabildim dünyam genişlerken. Sanki her insanın kendine özgü bir dili vardı en başında. Benim dilimdeki insanlar eğitmişti beni de. Sırf bu yüzden bahçemden her mevsim aynı hasat çıkıyordu. Gördüklerim ise önümdeki tuvalin renklerinin dışına çıkmıyordu, birkaç notaydı ezberimde tuttuğum şarkılar. Ve sonsuz sokak vardı denize çıkan ama ben yalnızca birini biliyordum aralarından. Ve hep de denize çıkıyordum nedense, tersi istikametini düşünmeden, dünyada gidecek başka yer kalmamış gibi. Sanki her insan başka bir dünya değilmiş gibi. Lisenin eğitimi değildi mevzubahis endişe, bu okula geldiğim günden beri kulağıma çalınan seslerin dilini çıkaramama, kendi dünyamın dışında kalanlara hepten yabancı kalma korkusuydu. Bu hiddetimi dindirebildiğimi düşünüyorum, aksi takdirde çıldırırdım kuru gürültüler arasında. İçinde hayatın minyatürlerini taşıyan bu kocaman okulu bitirdiğimde, tanıştığım insanlar kadar dilden şiir yazabileceğim ileride.



önceki eser / sonraki eser