Konusu:

“Kişisel gözlem ve deneyimleriniz ışığında, lise öğreniminin size ilerideki yaşamınız için kazandırdıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?”

 

Yazar Rumuzu: panda2892

 Eser Sıra Numarası: 27022024eser22


                                                                                            KARINCA

           Ben kimim? Tekdüze rüzgârda oradan oraya savrulan kurumaya mahkum bir yaprak mı? Belki her kanat çırpışında meltemi tüylerinde hissederek hayata tutunmaya çalışan masum bir beyaz güvercin? Ya da yalnızca milyarlarca küçük karıncayla aynı dünyayı paylaşırken eşsiz oluşundan bihaber, belki bir çekirdek kabuğu, belki bir ekmek kırıntısı uğruna oradan oraya giderek ömrünü tüketen bir karınca… Ben kim olduğumu bilmiyorum belki, ama şundan eminim: Lise hayatım olmasa asla gerçek beni bulamam.

 

Lise hayatı, özellikle ergenliğin getirdiği zorluklar ile birlikte akranlara uyum sağlama çabasının yarattığı stresle başa çıkma, aynı zamanda bireyin kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfetmesi ve bu ani keşiflerin güzelliğinin farkına varmaya reddettiği bir psikolojiye sahip olmasının çarpıştığı bir bomba niteliğindedir aslında. Bu bomba kimi zaman yıkımlara sebep olurken, kimi zaman sadece geleceğe yönelik işlerin gidişatının değişeceğine dair bir sinyal olabilir. Evet, lise sayesinde belki de ömür boyu her derdimizi dinleyecek dostluklar, dibi görmemize rağmen gece yarılarına kadar çalışmaların bizi zirveye taşımasına şahit olmak, hayat yolculuğumuzu şekillendirecek kariyer hedeflerimize yönelik en temel adımları atmamızı sağlayan ve daha nice katkıları olan dönüm noktasıdır. Ancak lisenin bu yıpratıcı ama bir o kadar da tatlı koşuşturması içinde biz öğrenciler özellikle şu soruyu kendimize sormuyoruz bile: Ben kimim? Bu soru, çok basit, cevaplanması birkaç cümleyle tamamlanabilecek bir soru gibi gelse de bence ileriki hayatımızı da şekillendirecek en önemli soru bu. Ben özellikle ilk yılıma döndüğümde bu sorunun varlığından bile haberdar olmadığımı ve hiçbir zaman kendi ruhuma dönüp onun ihtiyaçlarını ve bu çaresiz kimlik arayışını sorgulamadığımı fark ettim. Lise hayatım olmasa da bu soruya belki de hiçbir zaman ihtiyaç duymayacak, sürüsüyle aynı ekmek kırıntısına doğru gözü kapalı yol alan bir karıncadan başka bir şeye dönüşemeyecektim. Ama lise, bir eğitim kurumu olmaktan da öte aslında bir “kendini kucaklama” kurumu bence. Evet, ben de dahil olmak üzere hiç kimsenin kendini kucaklaması kolay olmamış, bu doğrultuda kimi zaman kendinden nefret ettiği ve hatta kendine küstüğü noktalar bile olmuştur. Ancak lisede olgunlaşmanın getirdiği farkındalıkla aslında insan her olaya kendisi farkında olmasa bile farklı bir bakış açısıyla bakmaya başlar. Bu noktada da aslında biz farkında olmasak da lise hayatımıza girip çıkan kişiler, bulunduğumuz mekanlar ve yaşadığımız olaylar bizi biz yapan binanın tuğlalarını dizmeye başlamıştır bile. Yani lise hayatı bizi en dibe de indirir, en zirveye de çıkarır ki gelecekte karşılaşacağımız her türden duruma hazırlıklı olabilelim. Ne de olsa zamanın bize sunduğu bu kıymetli yaşam, her olayda günlerimizi harcayarak kendimizi tüketmemize sebep olacak kadar uzun değil, hiçbir zaman da bizi beklemeyecektir.

 

Kısaca, lise hayatı tüm zorluklarına ve engellerine rağmen ardında tatlı bir meltem bırakan bir fırtına gibidir. Bu fırtınaya günü gelir şemsiye açar şemsiyenden olursun, günü gelir kendini fırtınanın kolunda savunmasız bir şekilde oradan oraya giderken bulursun. Ama her fırtına, seni bir sonrakine hazırlar, ta ki şefkatli meltem yüzünü okşayana dek. Tek yapmamız gereken bu fırtınaya karşı gelmekten korkmamak, benliğimizi bulmak için aynadaki yansımamıza değil, ruhumuza bakmak. Yuvamızdan çıkmaktan korkmadan kendi ekmek kırıntımıza giden yolu kendimiz çizmek. Günün sonunda hâlâ ben kimim sorusuna cevap veremesem de şunu biliyorum: Ben eşsiz bir karıncayım. Tıpkı diğer karıncalar gibi…


önceki eser / sonraki eser